ERKAM SOHBETİ

05.02.2019 Salı günü Erkam sohbetimizi, Mustafa Döneyen kardeşimizin evinde icra ettik. Konumuz: Doğu Türkistan’ın Ahvâli

DOĞU TÜRKİSTAN’IN AHVÂLİ

Yirmi üç yıl süren peygamberlik döneminin başında, Resulullah ؐ Efendimiz Mekke’de ilk üç senede öncelikle yakınlarını hak dini İslam’a çağırdıktan sonra Allah Teâlâ’nın emri üzere açık bir şekilde tebliğ faaliyetlerine devam etmiş ve toplumdaki yanlışları düzeltmeye azimli bir şekilde çalıştırmıştır. Mekke döneminde on üç sene boyunca çektiği bütün eziyetlere rağmen hiç taviz vermeden vazifesini hakkıyla ifa etmiş ve davasını daha ileriye taşıyabilmek için Yesrib’e göçmüştür. Yetiştirdiği sahabe-i kiram neslinin desteğiyle kısa zamanda Yesrib’i Medine-i Münevvere (nurlanmış şehir) haline getirip ümmetin manevi ve iktisadi istikametini sağlayabilmiş ve bunun ardından Mekke’nin fethi başta olmak üzere, önemli fetihler gerçekleştirebilmiştir.

Nübüvvet rahlesinden geçmiş olan sahabe-i kiram ama bununla yetinmemiştir. İnsanlığı hak dini ile buluşturmak ve uzak beldelerde yaşayan toplumlara ebedi saadet yolunu göstermek için Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’deki mukaddes topraklardan ayrılıp uzun seferlere çıkmışlardır. Mescid-i Nebevî’de kılınan namazlar diğer camilerde kılınan bin namazdan daha hayırlı ve Mescid-i Harâm’da kılınan namazın diğer camilerde kılınan yüz bin namazdan daha hayırlı olmasına1 rağmen Hicaz bölgesinden ayrılıp büyük fetihler gerçekleştirdiler. Erbakan hocamızın ifadesiyle: “Eğer İslam namaz kılıp oruç tutmaktan ve tespih çekmekten ibaret olsaydı Ebâ Eyyûb El-Ensârî hazretleri İstanbul’da ne arıyordu?”

Bu olağanüstü çabaların neticesi olarak Hulefa-ı Raşidîn döneminde Müslümanlar, Kuzey Batı Afrika’dan, o zamanlar Bilâdu’t-Turk (Türklerin beldeleri) diye bilinen bölgeye kadar uzanan coğrafyaya kadar ulaşmıştı. Bugün Doğu Türkistan diye bilinen mıntıka Hz. Osman b. Affân (ra)’ın hilafetinde İslam dini ile tanışmaya başlamış olsa da hicrî birinci yüzyılın sonlarında Emevî halifelerden olan Velîd b. Abdilmelik zamanında fethedilmiştir. Tâbiîn neslinin yiğitlerinden olan Kuteybe b. Müslim El-Bâhilî’nin eliyle fethedildikten2 sonra günümüze kadar bu coğrafyada epeyce alim ve devlet adamı yetişmiştir.

Bugün Doğu Türkistan’da on milyondan fazla Müslüman yaşamaktadır. Bunların çoğu Uygur Türk kökenli olsa da aralarında Hui,3 Kırgız, Tacik, Kazak, Bao’an ve Donşian gibi farklı farklı ırklardan insanlar bulunmaktadır. O bölgenin Müslüman halkı, fiilî olarak 1930'lu yıllardan beri Çin zulmüne maruz kalmış. 1949 senesinde Çin devleti Doğu Türkistan’ı işgal edip “yeni sınır” anlamına gelen Sincan (Xīnjiāng) adıyla isimlendirmiştir. Çin devleti, terörle mücadele kanunu çıkararak “terörle mücadele” adı altında radikal bir asimilasyon politikasını yürütmektedir ve devletin komünist ideolojisine mutabık olan “Çin İslam’ı” oluşturma girişiminde bulunmaktadır. Hız kesmeden devam eden ve son yıllarda âdeta soykırım aşamasına gelmiş bulunan Çin mezâlimi, İslam ümmetinin kanayan yarasına dönüşmüştür. Sayıları on milyona ulaşan Doğu Türkistanlı Müslümanların insan hak ve hürriyetleri, Çin devleti tarafından tüm dünyanın gözü önünde çiğnenmektedir. 1300 senedir Müslümanların bulunduğu bu bölgede bugün namaza toplanmak, oruç tutmak, din eğitimi, tesettür ve sakal gibi İslam’ın sembolleri yasaklanmıştır. Ayrıca, dini hayatlarını ve ibadetlerini kısıtlamak için, neredeyse her Müslümanın evine bir Çinli devlet memurunu yerleştirip dünyada bir benzeri bulunmayan uygulamayla aile mahremiyetine müdahale etmekte, insan onur ve haysiyetini ayaklar altına almaktadır. Daha da radikal bir uygulama olarak Müslüman kadınlarını zorla Han Çinlileriyle evlendirmektedirler. Ne hikmet ise, sözde kadın haklarını savunanlar bu konuda hiç sesini çıkarmamaktadırlar. Çin zulmünün bir tezahürü olarak Müslüman isimleri değiştirilmeye zorlanmaktadır. Dinî kitap taşıyan ve evinde Kur’ân-ı Kerim bulunduranlar terörist suçlamasıyla itham edilmektedirler. “Eğitim kampı” olarak isimlendirilen imha kamplarına insanlar hapsedilmekte, tutuklulara zorla domuz eti yedirilmekte, içki içirilmekte ve aynı zamanda komünizm ideolojisinin propagandası yapılmaktadır. Araştırmalara göre, bu tür kamplardaki mahkûmların sayısı bir milyonu aşmaktadır. Çin devletinin sıkı medya kontrolünden dolayı, bu kamplarda bağımsız bir röportaj yapmak mümkün değildir. Yurtdışına hicret etmiş Doğu Türkistanlı mülteciler çoğu zaman geri kalan aile fertleri ile irtibata geçemiyorlar, durumlarını öğrenemiyorlar ve tüm bu zulümler, Birleşmiş Milletler ve insan hakları kurumlarının resmi raporlarında yer almasına rağmen, çoğalarak devam ediyor. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, bütün dünya ve Müslüman ülkeler, bu olup biten zulmü maalesef sadece seyretmektedirler. Yaptırım uygulamak bir tarafa bir kınama dahi yapılmamaktadır. Hiçbir uluslararası kurum, bu işlenen insanlık suçu karşısında yaptırım uygulamamakta ve adeta suça ortak olmaktadırlar. Bu zulmün mağdurlarından biri olan, Kur’ân- ı Kerîm’i ve Riyazü’s-Sâlihîn gibi hadis kitaplarını Uygur Türkçesine çeviren Muhammed Salih Hacim, uydurma bahane ve gerekçelerle bundan bir yıl evvel şehit edilmiştir.

Peygamber Efendimiz ؐ müminlerin müminlerle olan münasebetini beyan ederken,

“Müminler bir binanın tuğlaları gibi birbirlerine kenetlenmiş bir şekilde bağlıdırlar.” buyurup bu hakikati görselleştirmek için mübarek parmaklarını birbirine geçirmiştir.  Ayrıca, ümmet anlayışımızın esasını teşkil eden hadîs-i şerifinde Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Müminler, birbirlerine karşı duydukları sevgi, merhamet ve ülfetleri bakımından bir beden gibidir. Bedenin bir parçası hastalanınca diğer uzuvları da uykusuz kalıp ateşlenir. Ümmet ise belli bir ırktan oluşan bir grup değildir. İster Avrupa, ister Türkiye, ister Arap dünyası, Afrika veya Doğu Türkistan olsun, nerede “Lâ ilâhe illallâh” diyen var ise, o bu necip ümmetin bir ferdidir. Onun derdi bizim derdimizdir ve fildişi kulelerimize ekilme hakkımız yoktur.

Yetiştirdiği âlimleriyle ve devlet adamlarıyla İslam ümmetine hizmet etmiş olan Doğu Türkistan halkının acil desteğe ihtiyacı vardır. Yüce Rabbimiz bir ayet-i kerîmede buyuruyor ki: “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin koruyucuları ve dostlarıdır.

Bu velâyetin bir yönü rûhânî velayet, yani din birliğinin gereği olarak riayet ve korunması gereken haklardan oluşmaktadır.Ayetin devamında, birbirlerinin koruyucuları olan Müminlerin hakkında Allah teâlâ buyurur ki, “İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah'a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.Bu bağlamda Resul-i Ekrem

“Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz, onu hor görmez.ve »

“Bir kötülük gördüğünüz zaman onu ellerinizle değiştirin. Gücünüz yetmezse (kötülüğü) dilinizle (değiştirin). Ona da gücünüz yetmezse (kötülüğü) kalbiniz ile değiştirin. Bu da imanın en zayıf tezahürüdür. buyurmuştur. Ayet ve hadislerden anlaşıldığına göre, mazlumlara sahip çıkmak imanımızın bir gereğidir. Beşerî planda fertler olarak Doğu Türkistan’daki zulmü durduramasak da kötülükten alıkoymak niyetiyle asrımızın imkanlarından istifade ederek, çevremizdeki insanları bu konuda bilgilendirmeliyiz. İnsanlığı duyarlı olmaya, bu zulme karşı harekete geçmeye çağırmalıyız. Vicdan sahibi olan Müslim ve gayrimüslim herkes, ortak iyinin, adaletin, barışın, özgürlüğün ikamesi ve ihyası için çalışmalıdır. Zulmün, haksızlığın ve çifte standardın ortadan kaldırılması için de birlikte hareket edilmelidir. Bütün bunları yaparken diğer yandan da kendimizi dinî yönden geliştirmeyi ve bolca dua etmeyi ihmal etmeyeceğiz, zira Rabbimiz (cc)

“Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez.

Onlar için Allah'tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.buyurmaktadır.

Rabbimiz, Doğu Türkistan’daki din kardeşlerimiz başta olmak üzere, bütün zulme uğrayan insan kardeşlerimizi korusun. Bizi de daima zalimlere karşı hakkı savunan kullarından eylesin.

 Alınacak Dersler:

1) Namaz, Oruç ve Zekat İslam’ın şartlarından olsa da dinimiz bunlardan ibaret değildir. 2) Müslümanın inzivaya çekilip ümmetin dertlerini göz ardı edemez.

3) Mazlumlara sahip çıkmak imanımızın gereğidir.

4) Duanın etkisini hiçbir zaman küçümsememeliyiz.

Ödev:

Doğu Türkistan hakkında daha geniş bilgiler elde ederek bu mazlum ülkeyi daha yakından tanıyalım. Çevremizdeki insanları şahsen veya sosyal medyadan istifade ederek bu konuda bilgilendirelim ve duyarlı hale getirelim. Doğu Türkistan halkın hakları için tertiplenen etkenliklere katılalım. Çevremizde Doğu Türkistanlı muhacirler varsa onlara ensâr olalım.