20.02.2018 Salı günü Erkam Sohbet’imiz Aydın Geçgel kardeşimizin evindeydi, konumuz Önden gidenlerdi
ÖNDEN GİDENLER
Değerli kardeşlerim. Önden gidenler dediğimizde, bu tarif ile anlatmak istediğimiz, insanlara, İslam’ın bize öğrettiği anlamda iyilikte, yani maruf işlerde öncülük etmiş Peygamberler, peygamberlerin yolundan gidenler, raşid halifeler, adil sultanlar, mezhep imamları gibi İslam dinini anlamamızda yolumuzu aydınlatanlar ile en zor zamanlarda Müslümanlara sırat-ı müstakim istikametinde öncülük eden kimseleri anlıyoruz. Yani, kötülükte, şerde, münker işlerde öncü olanlar bu tarifin dışındadır. Buradan da anlaşılıyor ki önden gidenlerin en önde gidenleri elbette ki Adem (a.s.)’dan başlayarak en son Peygamber olan Hz. Muhammed Mustafa (sav)’e kadar gelen bütün peygamberlerdir. Onların görevi, ilahî mesajı insanlara ulaştırmak, öğretmek ve hayatın bu mesaja göre nasıl yaşanabileceğini bizzat göstermektir. Âl-i İmrân suresindeki şu ayet, bu anlamda, Peygamberlerin insanlara öncülük etmek üzere seçildiğini bildirmektedir: “Şüphesiz, Allah, Adem'i, Nûh'u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini seçip âlemlere üstün kıldı.”
Allah’ın seçtiği bir insan, hiç şüphesiz, yine Allah’ın iradesine tam bir teslimiyet ile teslim olmuş kimse olacaktır. O öncülerin yolundan gidenlerin de özelliklerinin başında bu teslimiyet (İslam, Müslüman olma hâli) gelir. Bakara sûresinde İbrahim aleyhisselâmın özelliklerinin anlatıldığı şu ayetlerde hep buna dikkat çekilmiştir: Allah’a tam bir teslimiyet ile boyun eğmek!
“Bir zaman Rabbi İbrahim'i bir takım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: ‘Ben seni insanlara önder yapacağım.’ İbrahim de, ‘Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)’ demişti. Bunun üzerine Rabbi, ‘Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz’ demişti.”
Ayetin dikkat çektiği, Hz. İbrahim’in soyuna verilecek olan önderliğin ancak İbrahim gibi olmaları hâlinde mümkün olacağı hususudur. İbrahim’in soyundan gelseler dahi, zalim olanlar, İbrahim’in yolunun dışına çıkanlar önder dahi olsalar, önderlik sıfatını hak etmezler. Aynı surenin daha sonraki ayetinde İbrahim aleyhisselamın şu duası da önderlik vasfının ancak bu teslimiyet ile mümkün olacağına işaret etmektedir: "Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın."
Burada dikkat çekilen noktanın tam bir teslimiyet (Müslüman olma), Müslüman olmanın özelliğinin de ibadet eden ve tevbe eden kimseler olması önemlidir. Dolayısıyla, şu insan topluluklarına kötülükte öncülük etmiş pek çok tarihî örneklerin hiç birisi örnek alınacak bir vasfa sahip değildir. Bu tür önderlerin örnekliği reddedilmiştir.
Vakıa sûresinin bildirdiğine göre kıyamet koptuğu zaman insanlar üç sınıfa ayrılacaklardır. Bu üç sınıftan ikisi övülmüş birisi ise yerilmiştir. Övülenler sınıfındaki “öncüler” ise Allah’a yaklaştırılmış kimseler olarak tavsif edilmiştir. Vakıa suresinin aynı zamanda kıyameti anlatan ilk 10 ayetinin meali şöyledir:“Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır. Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır. Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir! Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir! (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah'a) yaklaştırılmış kimselerdir.”
Önden gidici olmak, öncü olmak, iyilikte yol açmak, bizzat Rabbimiz tarafından övülmüş, pek çok ayette öncü kimseler “sâbikûn” olarak nitelendirilmiştir. Ahiret mutluluğuna erenler diye meali verilen ayetin bu kısmı “ashab-ı meymene”nin mealidir. Ashab-ı meymene amel defterleri sağ taraftan verilenler olduğu gibi aynı zamanda hep iyilikler yapmış, başkasına yararı dokunan, Allah’a doğru kulluk yapmış dolayısıyla da kendisinin işine yarar işler yapmış olan meymenet sahipleri demektir. Meselâ, Tevbe sûresinin 100. ayetinde nitelendirilen sâbikûn olarak Ensar ve Muhacirin öncüleri Allah’ın rızasını kazanmakla övüldükleri gibi hem engüzel bir şekilde hem de hep iyi işlerde onlara övenleri da bu kategoriye alınmıştır. Dolayısıyla önden gidenleri anmanın yolu olarak, onların yolundan gitmek olarak ortaya konulmuştur. Ayet-i Kerime’de “İslâm'ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle/iyilikte onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O'ndan razı olmuşlardır.” buyurularak, “öncülük etme” görevinin hâlâ da devam ettiğine vurgu yapılmıştır. Ama en önemlisi, bu kimselerin Allah’ın kendilerinden razı olduğu ve olacağı kimseler olarak tanıtılmasıdır. Bir başka önemli vurgu da, nasıl ki muhâcir ve ensâr Peygamber Efendimize tâbi olmakta öncülük etmişler ise, bizlerin de ensâr ve muhâcirler gibi peygamberimize uymamız gerektiğine dair olan vurgudur. Demek ki, öncülüğün ilk şartı Allah’ın rasûlüne uymaktır.
Bugün, hâlâ peygamberleri, peygamberin yolundan giden ashabı, yine peygamberin yolundan giden büyük imamları, az da olsa, peygamberin yolundan giden idarecileri kendimize örnek diye gösteriyorsak, onları “öncüler”, “önden gidenler” giderek diye övüyor Rabbimizden hepsine rahmet diliyor, dua ediyorsak, meallerini okuduğum ayetlerdeki vasıflara sahip olduklarından dolayıdır. Yani onlar, Müslüman olma bilinci ile yaşamışlar, Allah rasûlünün yolunu takip etmişler ve böylece de öncü olmuşlardır.
Bu gibi kimseler şimdi de vardır, gelecekte de olacaktır. Ve aynı zamanda, Fâtır sûresinde bildirildiği gibi Allah’ın kitabının vârisçileri olacaktır. Elbette ki bu veraseti, Allah’ın kitabına bağlılıkları sebebiyle hak edeceklerdir. Öte yandan Peygamber Efendimiz de öncüleri kıyamette Allah’ın gölgesine koşan kimseler şeklinde açıklamıştır: Hz. Âişe (r.a.) Allah Rasûlünden şöyle aktarmıştır: Rasûlullah: “Kıyamet gününde Allah’ın gölgesine en önde gidecek kimler bilir misiniz? diye sordu. “Allah ve Rasûlü bilir.” dediler. Bunun üzerine Allah’ın Rasûlü şöyle buyurdu: “Onlar, kendilerine hak verildiğinde onu kabul edenler, kendilerinden hak istendiğinde bunu cömertçe verenler ve insanlar hakkında hükmederken kendileri ve kendi aileleri için hüküm veriyormuş gibi davranan kişilerdir.”
Fâtır sûresinin şu ayetinde de hayırlı işlerde önden gidenlere övgü yapılmış ve tüm Müslümanlar, Kur’an ve muharref olmayan eski ilâhî kitapların mirasçıları olarak tanımlanmıştır. Yani, öncülük Kur’ânî bir hayatın yaşanması ile kazanılabilecek bir durumdur: “Sonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere miras olarak verdik. Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah'ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur.”
Peygamber Efendimiz ’in bir hadisinde önden gidenlerin ecir ve sevapları hakkında ise şöyle buyurulmaktadır: Ebû Hureyre (r.a.) Peygamber Efendimizin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez. Başkalarını sapıklığa çağıran kimseye de, kendisine uyanların günahı gibi günah verilir. Ona uyanların günahlarından da hiçbir şey eksilmez.”
Değerli kardeşlerim,
Bu hadis-i şerifin de bildirdiği gibi, insanlara öncülük yapmanın kazandıracağı en önemli şey, öncülük ettikleri hayır ise sevabına, şer ise cezasına ortak olacak olmalarıdır. Bugün biz Müslümanlar için burada gerek öncülük etmek gerekse tabi olmak bakımından yalnızca tek bir seçenek vardır. O da,
A) Öncülük edecek isek, Allah ve Rasûlüne tabi olarak insanlara hayırda, adalette ve merhamette öncü olmak.
B) Eğer tabi olacak isek, Allah ve Rasûlünün yolundan gidenler ile beraber olmaktır.
Bu iki hatırlatmadan hareketle, hayırda öncülük yapmak ile ilgili Peygamber Efendimizden rivayet edilen şu hadis-i şerif yukarıdaki hadisi daha da anlaşılır kılmaktadır. Aşağıdaki hadiste dikkat edilmesi gereken ikinci en önemli nokta, Peygamber efendimizin emir, istek ve buyruklarına uymakta da öncülük etmenin hayırda öncülük etmek manasına geldiğini göz önünde bulundurmaktır: Munzir bin Cerîr (ra) babasından şöyle rivayet etti:
“Biz gündüzün ortasında Rasûlullah’in yanında oturuyorduk. Derken yalın ayak, kirli gömleklerini veya abalarını başlarına geçirmiş, kılıçlarını çekmiş, çoğu hattâ hepsi Mudarr kabilesine mensup çıplak bir takım adamlar Peygamber’e geldiler. Rasûlullah onların muhtaç hâlini görünce yüzü değişti, üzüldü.” (Hadisin bir başka rivayetinde, Peygamber Efendimiz, ashabından yardım getirmelerini istemiş, hiç kimsenin bir şey yapmaması üzerine Efendimizin canı sıkıldığı ifade edilmiştir.) İçeri girip çıktıktan sonra Bilâl'e emretti. Bilâl, ezanı okuyup kamet getirdi. Rasûlullah namaz kıldırdı. Sonra hutbe okudu ve: “Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan Rabbinizden korkun” ayetini sonuna yâni; “Şüphesiz ki Allah sizin üzerinizde tam bir gözeticidir” âyetine kadar okudu. Sonra Haşr süresindeki
“Allah'tan korkun. Her nefis yarın ahiret için ne gönderdiğine bir baksın. Allah'tan korkun” ayetini okudu. Sonra: “Her bir fert, altınından, gümüşünden, elbisesinden, bir sa’ (2.5-3.5 kg) bile olsa buğdayından, hurmasından sadaka versin; hatta yarım hurma bile olsa sadaka versin” buyurdu. Bunun üzerine ensardan bir adam, ağırlığından dolayı neredeyse kaldırmaktan aciz kaldığı, hatta kaldıramadığı bir torba getirdi. Ahali birbiri peşine sökün edip sıraya girmişti. Sonunda yiyecek ve giyecekten iki yığın oluştuğunu gördüm. Baktım ki Allah Rasûlünün (sav)’in yüzü gülüyor, sanki altın gibi parlıyordu. Sonra Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
“İslâm’da iyi bir çığır açan kimseye, bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey noksanlaşmaz. Her kim de İslâm’da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günahı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayırılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey noksanlaşmaz.”
Değerli kardeşlerim,
Önden gidenlerimizi elbette ki rahmet ile ve dua ile anacağız. Peygamberleri, onlara salat u selâm getirerek, ashabı ve onlardan sonra Müslümanları da, Allah onlardan razı olsun, Allah onları bağışlasın diyerek anacağız. Umulur ki, bu duamız Allah katında makbul olur.
Fakat anmak dediğimizde asıl yapılması gereken şeyin, o önderlerin yaptığını yapmak, onların yolundan gitmek olduğu da ortadadır.
Peygamber Efendimizin bizim için önderliğine bir bakalım. Peygamber Efendimizin acaba bir başka insan tarafından övülmeye ihtiyacı var mıdır? Elbette ki yoktur. Peki bizler, bu Peygamberin ümmetinden olmakla övünürken, hangi hâlimizi söyleyip de “İşte bak, biz O’nun ümmetindeniz!” diyebileceğiz.
Alınacak Dersler:
1) Önden gidenlerin birinci halkası Hz. Adem (as)’dan itibaren bütün peygamberlerdir.
2) Başta peygamberlerin ashabı olmak üzere, onların izinden giden bütün müslümanlar önderlerimizdir.
3) Önden gitmiş ama İslam mirasını bize emanet etmiş olan büyüklerimizi unutmayalım ve onları saygı ile anmaya devam edelim.
4) Bilhassa çağımızın zor şartlarında İslam’ı avuçlarında bir kor gibi taşıyarak bize önder olan çağdaş büyüklerimizin mücadelelerini iyi öğrenelim ve kendimize önderler kabul edelim.
5) Biz geçmişmelirimizi hatırlamaz isek, bizden sonrakiler de bizi anmaz ve hatırlamazlar.
Ödev:
Bölgelerinizde yapılan “Önden Gidenler” programlarına bütün aile efradınızla birlikte katılmaya çalışınız.
